Felaket kapitalizmi nedir?
Yazarın tanımı şöyle: Felaketlerden planlı bir şekilde yararlanarak bunlarla kombine edilmiş ekonomik fırsatların kullanımına felaket kapitalizmi diyor.
Sosyalist sistemin çökmesinden sonra neo-liberalizmin argümanı, serbest pazar ekonomisinin ancak özgür ortamlarda kurulup, yeşerebildiği, bu bağlamda da, demokrasinin daha fazla ülkeye götürülmesi gerektiği üzerinde temellendi. Ancak sorun bunun nasıl başarılacağıydı. Diğer bir deyişle, ABD ‘nin güdümünde “demokrasi”lerin nasıl kurulacağıydı.
Bu amaçla, demokrasinin ihraç edilmesi gereken ‘aday’ ülkeler sıralandı. 2001’den sonra bu ülkelerin bir kısmı “şeytan ekseni” altında gösterilirken, diğerleri, “kifayetsiz” ülkeler listesine layık görüldü. Sonuç olarak, bu ülkeler başta olmak üzere, dünya, liberal ekonomiyi temel alarak özgürleştirilmeliydi, neo-con’ların teorisyenlerine göre.
Kapitalizmin, böyle bir ekonomik projeye uygun, toplumsal yapılanma ve ruh halini tetikleyecek politik olayları, eğer kendiliğinden ortaya çıkmazsa bizzat yaratmaya çalıştığı yeni bir olgu değil. Yine de, ister doğal, ister toplumsal felaket olsun tüm ülkeyi kapsayan ‘şok anları’nın bu tür fundamental dönüşümleri hızlandırdığı bir gerçek. Naomi Klein, “Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi” adlı son kitabında işte bu ‘şok anları’nı, bunları hazırlayan etmenleri ve sonrasında hayata geçirilen sistemi ayrıntılı bir şekilde analiz ediyor.
Anti-global hareketin ‘Das Kapital’i olan görülen “No Logo”nun (2000) yazarı, gazeteci ve aktivist Klein “Şok Doktrini” kitabında, ABD emperyalizminin, bir avuç küresel şirketin (corporate) çıkarı için doğal felaketler, savaşlar ve her türlü ulusal krizi, söz konusu ülkenin doğal kaynakları ve kamu kuruluşlarını özelleştirerek serbest pazar ekonomisini dayatmak için nasıl kullandığını yüzlerce belge ve örnekle ortaya koyuyor.
Bu stratejinin kökünü ise, Chicago Üniversitesi’ni bu konudaki görüşleri ve yetiştirdiği öğrencileriyle “Chicago Okulu”na dönüştüren Milton Friedman’a dayandırıyor.
Bazı Örnekler:
Şili
Bu okulun ilk projesi olarak da, demokratik bir seçimle başa gelen Salvador Allende’nin ABD destekli askeri bir darbeyle devirilmesinden sonra ülkeye gelen “okul” öğrencilerinin ülke kaynaklarını özelleştirdiği Şili’yi örnek gösteriyor. Faşist Pinochet’in çok sayıda ekonomi uzmanı Friedman’ın öğrencisi olduğu için ‘Chicago Okulu Devrimi’ olarak adlandırılan Şili darbesinden sonra Friedman’ın oğlanları her türlü kesinti ve pürüzden arınmış, saf bir kapitalizm yaratmak, Friedman’ın ilk defa kullandığı deyimle, “ekonomik şok tedaviyi uygulamak amacıyla Arjantin, Uruguay, Bolivya’ya geçip, devlet ekonomilerini paramparça etme taktiklerini örneklerle irdeliyor.
New Orleans
Aynı yöntemin ABD’yi vuran Katrina fırtınası sonrası New Orleans’a da uygulandığını anlatıyor Klein. Sular çekildikten sonra, tüm devlet okulları özelleştirilmiş, yıkılan evlerini yeniden inşa edemediği için geri dönemeyenlerin, ki bunlar çoğunlukla siyahlardı, arsaları yine Halliburton gibi şirketlerin eline geçmişti.
New Orleans şehrinde de benzer bir durum yaşanır. New Orleans deniz seviyesinden alçakta kurulmuş bir şehirdir. Denizle şehri ayıran setin zayıflığı son on yıldır sürekli olarak ikaz edilmiş, ancak bu konuda hiç bir girişim yapılmamıştı. Katrina fırtınasının setleri yıkıp şehri sularla yutmasından üç ay sonra “Miltie Amca” (Milton Friedman’ın müritleri ona böyle sesleniyor.) Wall Street Journal’a yazdığı yazıda şöyle diyordu, “New Orleans’daki okulların çoğu, onlara giden çocukların evleri gibi yıkıldı, Çocuklar şimdi ülkenin her tarafına yayıldı. Bu bir trajedidir. Aynı zamanda da bir fırsattır.”
Irak
Şüphesiz bu örnekler arasında en çarpıcı olanı Irak. Kitabın 17. bölümü Condoleezza Rice’ın hamarat bir ev kadını edasıyla 2002 Eylül’ünde söylediği şu sözlerle başlıyor: “Dünya kirli bir yer, birilerinin bunu temizlemesi gerekiyor.” Rice’ın “kir” ve “temizlemek”den tam olarak neyi kastettiği Irak’ın işgalinin daha ilk günlerinde belli olmuştu. Amerikan askerlerinin Bağdat’a girip ‘Yeşil Bölge’deki saraya yerleşmesiyle birlikte Irak’ın mutlak valisi ilan edilen Paul Bremer, (Bu arada, Bremer’in bu göreve atanmadan önce, 11 Eylül 2001’e kadar ABD’nin en büyük sigorta şirketlerinden biri olan Marsh & McLennan’ın direktörü olarak çalıştığını ve bu şirketin merkezinin Dünya Ticaret Merkezi’nin yani İkiz Kulelerin birinde olduğunu, saldırıda aynı şirkette çalışan 295 kişinin öldüğünü Klein’dan öğreniyorum.) eğitimden, sağlığa, ulaşımdan, alt yapıya kadar tüm devlet hizmetlerini özelleştirmekle kalmayıp, bunları Halliburton, Bechtel, Parson gibi ABD şirketlerine satan anlaşmaları Irak devleti adına imzalıyor.
Bu yapılırken en azından Iraklı kalifiye eleman ve işçiler kullanılarak bir ölçüde de olsa işsizlik önlenebilirdi diyor Klein. Bunun yerine, sadece Halliburton şirketi Amerikalı ve başka ülkelerden kiraladığı 50 bin işçisiyle “yeniden inşa”yı başlatıyor. Mezhep çatışmalarının işgalden ancak bir yıl sonra başlaması ve şiddetin de giderek artmasının başlıca nedenlerinden biri olarak bu ekonomik önlemleri gösteriyor Klein. İşsiz, aç, en temel ihtiyaçları karşılanamayan halk silaha sarılıyor. Radikal islam zemin buluyor.
Bu arada kültür ve tarih de unutulmuyor. Tam bir kaos içindeki ülkede müzeler, tarihi kalıntılar, kültür değerleri yağmalanıyor. ABD askerleri ya buna göz yumuyor ya da kendileri de yağmacılara katılıyor. Klein’a göre, ABD’nin kültürel değerlere karşı sorumsuz davranışı plansızlığın ya da yabancı bir kültüre karşı duyulan kayıtsızlık değil, bilinçli bir politikanın sonucudur. Böylece, sadece yeni bir ekonomik sistem yerleştirmek için ‘terra nullius’, yani boş topraklar yaratılmıyor, ayrıca bunun gelecekteki temellerini atmak amacıyla yaratılan kültürel bir holokostla birlikte ‘boş bir sayfa’ yaratılıyor.
Irak savaşına bugün gelinen noktadan geriye bakıldığında, alınan hemen her kararın yanlış ve yetersiz olduğunu görüyoruz. Ama daha baştan zaten amaç buydu, diyor Klein. Eğer aynı yanlışı sürekli olarak tekrarlıyorsanız, artık bu bir yanlış olmaktan çıkar, hedefin bir parçası olur. Diğer bir deyişle, daha baştan hedeflenen “yaratıcı yıkım”ın çeşitli aşamalarının olgunlaşmasını hazırlamaktır hedef. Irak’ın işgalinde daha ilk günlerde gündeme getirilen özelleştirmeler, devlet kurumlarının dağıtılması, doğal olarak büyük boyutlarda işsizliği getirmiş, bu da terörü, radikal islamı tetiklemişti. İlginç olan Bechtel Parson gibi şirketlerin aldıkları yeniden inşa projelerini tamamlamadan “şiddet”i gerekçe göstererek 2006 yılında Irak’tan ayrımalarıdır. Klein’ın verdiği bilgilere göre, Parson’a 142 sağlık merkezi inşa etmesi için 186 milyon dolar verilmiş, ancak Parson, sadece 6 sağlık ocağı inşa ettikten sonra Irak’tan ayrılmıştır.
Sri Lanka, Thailand ve Endenozya
2006 yılına bir hafta kala Sri Lanka, Tayland, Endonezya kıyılarını vuran deprem ve sonrasında da tsunaminin yarattığı felaket hala belleklerdedir. 250 bin kişi yaşamını yitirmiş, milyonlarcası evsiz ve aç kalmıştı. Bu felaket yöre halkı için tam bir yıkım getirirken, Friedman’cılar için bulunmaz bir fırsattı. Sri Lanka kıyıları doğal güzellikleriyle çok önceleri küresel şirketlerin dikkatini çekmişti. Zengin turistlerin tatil yapabileceği otellerle doldurmak istiyorlardı, tropik ormanların binlerce kilometrelik altın kumsalla birleştiği yerleri. Ancak yöre halkı bu projeye yığınsal protestolarla, şiddetle karşı çıktı. Yapılan referandumda da projeye ezici bir çoğunlukla hayır dedi. Sonra, depremle gelen tsunami kıyı boyunca yer alan köyleri silip süpürdü. Sri Lanka hükümetinin elbette halkın yaralarını saracak, yeniden yapılandırmayı sağlayabilecek ekonomik gücü yoktu. Dünya Bankası ve IMF imdada yetişti. Biz size borç para veririz dediler. Ancak kıyılardaki “yeniden yapılandırma programı”na da evet demesi gerekiyordu hükümetin. Yani halkın daha önce ‘hayır’ dediği her şeye evet demek zorunda kaldı hükümet. Daha depremin şokundan kurtulmamış olan halk daha ne olup bittiğini anlamadan hükümet anlaşmayı imzaladı, yöre halkının kıyılara geri dönmesi yasaklandı. “Yeniden inşa” başladı.
11 Eylül 2001
11 Eylül 2001’de yapılan saldırı sonrası yaşanan şokla birlikte dünyanın politik gündeminin değiştirilmesi Klein’ın kitapta geniş olarak sorguladığı bir konu. Ancak, yaşanan şokların büyüklüğüne göre, bunların insanlar üzerindeki etkileri de değiştiği için ikinci, hatta üçüncü şoklar da gerekebilir, diyor Klein. Bu bağlamda, hem ABD içinden, hem de dünyada çeşitli ülkelerden örneklerle bir ‘şok doktrini’ olarak adlandırdığı taktiği tüm açıklığıyla ortaya koyuyor.
1989 Göklerin Barışı Meydanı
1989’da Çin, Göklerin Barışı meydanında kan döküldü ve on binlerce kimse tevkif edildi. Bu şok sayesinde komunist partisinin önünde büyük export bölgeleri kurmak için bir engel kalmadı.
Boris Jeltsin 1993
Boris Jeltsin 1993 yılında muhalif liderleri içeri tıkmak için tankları parlemento binasına göndererek binanın bazı yerlerini bombalattı. Böylelikle oligarklara değerinin çok altında fiyatla kamu mallarını özelleştirme yolu açılmış oldu.
1982 Falkland savaşı
Margaret Thatcher İngiltere’de 1982 yılında Falkland savaşını benzer amaçlarla kullandı. Savaş nedeniyle oluşan karışıklık ve milli duyguların uyanması sayesinde grev yapan madencileri büyük bir şiddet kullanarak bastırdı ve batı demokrasisindeki ilk özelleştirme dalgasını(rage) başlattı.
Ve Özelleştirme, kapitalizmin var oluşunun en temel öğelerinden biridir. Bu anlamda yeni değildir. Klein bu kitabında, kapitalizmin bunu başarabilmek için geliştirdiği taktiklerin giderek radikalleşmesine dikkat çekiyor. Kabaca, bu taktikler, sel, su basması, deprem gibi doğal felaketler, savaş, darbe ya da terörist saldırılar arkasından yaşanan ‘kolektif şok’la birlikte halkın şaşırması sonucu, normalde hiç de popüler olmayan, hatta halkın karşı çıtığı ekonomik önlemlerin ve toplumsal yasaların hızlı bir şekilde gündeme getirilip, yürürlüğe konmasını içeriyor.
Konular bu tempoyla devam edip gitmekte. Dünyayı anlamak isteyen meraklı okurların ilginç bulacağı bir kitap.
Friday, October 31, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
Bu kitabi okuduktan sonra, Sili'de Arjantin'de yapilanlari ve tabiki Turkiye'de uygulamaya konulan 12 eylul/24 ocak kararlarini daha iyi tahlil edebiliyorsunuz.
Bu kitabin tanitimini yaptiginiz icin tesekkurler.
yucel
Post a Comment